Filioque Meselesi ve Arka Planı
Özet
Latince bir terkip olan “filioque”; ve Oğul’dan anlamına gelmekte olup Kutsal Ruh’un Baba’nın yanı sıra Oğul’dan da geldiğini ifade etmektedir. Kutsal Ruh’un menşeine dair teolojik bir meseleyi oluşturan filioque, Hıristiyan aleminin Doğu-Batı/Katolik-Ortodoks şeklinde ikiye ayrılmasında başat rol oynamıştır. Hıristiyanlığın temel öğretilerinin şekillenmesinde genel ve yerel mahiyette düzenlenen konsillerde alınan kararlar belirleyici olmuştur. Birinci İznik ve Birinci İstanbul konsillerinde sırasıyla İsa’nın ve Kutsal Ruh’un tanrılığı karara bağlanmış; böylelikle Hıristiyan alemi teslis inancını tamamlamıştır. Efes, Kadıköy ve Üçüncü İstanbul konsillerinde de İznik-İstanbul İnanç Bildirgesi’nin değiştirilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. Ancak Batı Kilisesi, İspanya’da gerçekleştirilen yerel nitelikteki III. Toledo Konsili’nde mezkûr bildirgeye filioque ekini ilave etmek suretiyle Kutsal Ruh’un Baba’nın yanı sıra Oğul’dan da geldiğini iddia etmiştir. Doğu Kilisesi yetkilileri bunu bir sapkınlık olarak nitelendirmişlerdir. Zira onlar Batı Kilisesi’nin kredoya filioque ekini ilave etmesini, Kutsal Ruh’a iki kaynak atfedilmesi, Tanrı’nın monarşisinin ortadan kaldırılması, Yeni Ahit’te geçen Kutsal Ruh ifadeleriyle tutarsızlık arz etmesi ve ekümenik konsillerde alınan kararların değiştirilmesi olarak yorumlamışlardır. Doğu ve Batı kiliselerinin filioque meselesiyle ilgili açıklamalarında hem Yeni Ahit’ten beslendikleri referanslar hem de takip ettikleri kilise babalarının açıklamaları etkili olmuştur. Nitekim Batı kilise babaları Yeni Ahit’in Kutsal Ruh’la ilgili referanslarını yorumlamak suretiyle ve teslis unsurları arasındaki özsel ilişkiyi vurgulamalarından dolayı Kutsal Ruh’un kaynağını hem Baba’dan hem de Oğul’dan aldığını iddia etmişler; Doğu kilise babaları ise birkaç istisna dışında (Kör Didymus, Kıbrıslı Epiphanius ve İskenderiyeli Cyril) Yeni Ahit’te Kutsal Ruh’un Baba’dan geldiğinin açık bir şekilde ifade edilmesini gerekçe göstererek onun sadece Baba’dan geldiğini savunmuşlardır. Bunun yanı sıra, Batı Kilisesi’nin kredoya filioque ekini ilave etmesinde Aryanist ve Priscillianist fikirlerin yönlendiriciliğini de görmezden gelmek doğru olmaz. Nitekim Batı Kilisesi, bir taraftan Aryanist fikirlere karşı Oğul’un Baba’dan aşağı olmadığını ileri sürmüş; diğer taraftan Priscillianistlere karşı da Kutsal Ruh’un Baba ve Oğul ile aynı öze sahip olduğuna vurgu yapmıştır. Bu bağlamda makale, konuya dair giriş ve tarihsel süreçten sonra, filioque meselesinin arka planını kutsal metinlerindeki referanslarına ve Latin-Yunan kilise babalarının açıklamalarına yer vererek Doğu-Batı Kilisesi perspektifinden incelemektedir. Makalede tarihi, mukayeseli ve deskriptif metottan yararlanılarak konu objektif bir şekilde ele alınmıştır. Filioque meselesinin arka planını ortaya koyması açısından önemi haiz olan bu çalışmada, Doğu ve Batı kiliselerinin teolojik bir konu olan filioque ile ilgili açıklamalarında nelerin belirleyici olduğuna dikkat çekilmeye çalışılmaktadır. Araştırma neticesinde filioque öğretisinin köken açısından Latin kilise babası Tertullian’a kadar götürülemeyeceği, Poitiersli Hilary ve Milanlı Ambrose tarafından net olarak ortaya konulmadığı, onu ilk kez açık bir şekilde Augustine’in kaydettiği görülmüştür. Filioque meselesinin arka planında görünürde Batı Kilisesi’nin Aryanist ve Priscillianist görüşü bastırmak amacıyla İznik-İstanbul amentüsüne filioque takısını eklediği zikredilse de bunda Augustine’nin teslisle ilgili açıklamalarının etkili olduğu saptanmıştır. Batı Kilisesi yetkilileri filioque öğretisinin Grekler tarafından reddini Doğu’nun sapkınlığı olarak görmüşler; Doğu Kilisesi temsilcileri ise söz konusu öğretinin Latinlerce kabulünü Batı’nın ortodoks görüşten ayrılığı şeklinde değerlendirmişlerdir. Grekler, Latinlerin filioque ekini yerel bir konsilde kredoya ilave etmesini de ekümenik konsilde alınan bir kararın ihlal edilmesi şeklinde yorumlamışlardır. Zira onlara göre bu durum, ekümenik konsillerde teslis unsurlarından Kutsal Ruh’un hazır bulunduğu ve onun denetiminde alınan bir kararın değiştirilmesinin söz konusu olamayacağı anlayışıyla uyuşmamaktadır. Dolayısıyla Batı Kilisesi bu tavrıyla sadece İznik-İstanbul konsili kararlarını değil, aynı zamanda bahsi geçen konsillerin kararlarının değiştirilemeyeceğini teyit eden Efes, Kadıköy ve Üçüncü İstanbul konsili kararlarına da aykırı davranmış ve Kutsal Ruh’un denetiminde alınan bir kararı hiçe saymıştır.
Cilt
5Sayı
2Bağlantı
https://doi.org/10.52637/kiid.1182249https://search.trdizin.gov.tr/yayin/detay/1143859
https://hdl.handle.net/20.500.12450/3390