Müfredata Hâkimiyet Mücadelesi: Seküler-Milliyetçiliğe Karşı Muhafazakâr-Milliyetçilik
Özet
Türkiye’de müfredat ulus-devlet inşa etmek amacıyla yayılan milliyetçilik ideolojisinin taşıyıcılarından birisi olmuştur. İki tür milliyetçilik ideolojisi, son dönemde yoğunlaşan bir şekilde, müfredat üzerine hâkimiyet mücadelesi vermektedir. Bunlardan ilki, Türkiye’nin kurucu askeri ve yargı bürokrasisi ile özdeşleşmiş, devletin kuruluş döneminde (1923- 1938) resmî ideoloji statüsü kazanmış, resmiyet kazanmasında Mustafa Kemal Atatürk’ün oynadığı ayırt edici rolden dolayı Kemalizm veya Atatürkçülük olarak adlandırılmış, batılılaşmaya açık sosyal gruplar tarafından benimsenmiş seküler-milliyetçiliktir. İkincisi ise, dindar ve geleneksel yaşam tarzına sahip, batılılaşma konusunda istekli olmayan ve batılılaşmaya karşı olan sosyal gruplarla özdeşleşmiş, 1946’da çok partili hayata geçişten sonra muhafazakâr iktidarların desteği ile etki sahasını genişletmiş muhafazakâr-milliyetçilik ideolojisidir. 1999 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğinin resmiyet kazanmasından sonra, ordunun politik hegemonyasını sınırlandıran AB reformları, bu ideolojiler arasındaki güç dengesinde köklü değişimlere yol açmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetinin seküler-milliyetçiliğin koruyucusu sayılan devlet kurumları karşısında gücünü pekiştirmesine paralel olarak resmi eğitim ideolojisi muhafazakâr-milliyetçiliğe doğru kaymıştır. Bu ideolojik dönüşümde, 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrası, kritik bir zaman dilimini oluşturmaktadır. Bu kritik dönemde, bir eğitim sendikası olan Eğitim-Bir-Sen, Millî Eğitim Bakanlığı’nın gerçekleştirmeyi planladığı müfredat reformuna dönük bir tavsiye raporu yayımlamıştır. Bu makalede, Eğitim-Bir Sen’in hazırladığı rapor, kritik söylem analizi yaklaşımı ile tahlil edilmektedir. Kritik söylem analizi hâkimiyet ve kontrol ilişkilerinin mevzubahis olduğu metinlerin yorum, dolaşım ve üretimiyle ilgilenen dilsel bir analiz yaklaşımıdır. Kritik söylem analizinin dayandığı temel, sosyal grupların, anlamı kendi çıkarları doğrultusunda inşa ettiği ve bunu kapalı bir şekilde, değişen durumlara uyarlayarak, ifade etmeleri kabulüdür. Raporda ifadesini bulan söylemlerin (discourses), toplumun muhafazakâr-milliyetçi olarak adlandırılabilecek büyük bir kesimi ile özdeşleşen söylemleri temsil ettiği varsayılmıştır. Diğer bir ifade ile, rapordaki söylemler, Türkiye’nin iki hâkim eğitim ideolojisinden birisi olan muhafazakâr-milliyetçiliğin, ideal bir müfredata dair beklentilerini ifade etmektedir. Bu nedenle, bu çalışma, rapordaki söylemlerin ideolojik olup olmadığını tespit etmekten daha çok, rapordaki ideolojik söylemlerin neler olduğuna yoğunlaşmaktadır. Rapordaki ideolojik söylemlerin tespiti ve bu söylemlerin muhafazakâr-milliyetçi grupların çıkarlarına nasıl hizmet ettiği tartışılarak, tarihi olarak uzunca bir süredir var olan, zamanla şartlara bağlı olarak değişip ve gelişen, eğitime dair muhafazakâr-milliyetçi söylemlerin analizi yapılmıştır. Analize göre, Eğitim-Bir- Sen raporu, müfredatın demokratikleştirilmesinden ziyade, demokrasiyi çoğunlukçu bir anlayışa indirgeyerek, muhafazakâr-milliyetçiliği müfredatın temeli yapmayı amaçlamaktadır. Geçmişte, Türkiye’nin hâkim iki sosyal grubunun (muhafazakâr ve seküler) birbirine güvensizliği, birbiri ile mücadelesi içerisinde, ideolojik kaygılarla yapılan müfredat reformları, Türkiye’nin perçinleşmiş eğitim sorunlarını çözememiştir. Bu nedenle, müfredat reformunun tüm toplumun üzerinde mutabakat kıldığı ve evrensel insan hakları ilkelerine uygun bilgi ve değerler esas alınarak gerçekleştirilmesi ve bunu mümkün kılacak yönetim mekanizmalarının ihdas edilmesi önerilmiştir. In Turkey, the national curriculum has functioned as one of the carriers of the ideology of nationalism that is disseminated to build a nation-state. Two kinds of nationalism, in an intensifying manner in the recent years, have competed to take over the control of the curriculum. The first one is secular nationalism, which is identified with the founding military and judiciary bureaucracy of Turkey, gained the status of official ideology in the state formation era (1923-1938), called Kemalism or Atatürkism because of the distinct role played by Mustafa Kemal Ataturk in establishing it as the state ideology. This ideology is now largely embraced by secular social groups open to westernisation. The second dominant ideology is religious nationalism, which is identified with religious-traditional social groups who are not supportive of westernisation. Religious nationalism gained momentum under the reign of the conservative governments having been formed after the transition to the multi-party democracy in 1946. The European Union (EU) reforms launched following the 1999 Helsinki Summit created a radical shift in the balance of power between these ideologies. In parallel to the consolidation of power by the Justice and Development Party government against the state institutions committed to upholding secular nationalism, the official education ideology shifted towards religious nationalism. The post-15 July failed coup attempt constitutes a crucial moment in this ideological transformation. In this crucial period, Eğitim-Bir-Sen, a teacher union, announced a recommendatory report concerning the curriculum reform that was expected to be undertaken by the Ministry of National Education. This study analyses the Eğitim-Bir Sen report by following the conventions of critical discourse analysis (CDA). CDA is a linguistic analytical approach interested in interpretation, circulation and production of texts in which domination and control relations exist. The foundation on which CDA predicates is that the social groupings construct meaning for their own interest and opaquely express it according to changing circumstances. It is assumed that discourses embedded in the report represent a large segment of society which can be named religious nationalist. In other words, discourses in the report express the expectations of religious nationalist groups in respect of an ideal curriculum aligned with their own social beliefs. Therefore, this study is not primarily interested in finding out if the report in question is ideological or not, but it is focused on revealing ideological discourses concealed in the report. By identifying the ideological discourses and discussing how they serve to the interest of religious nationalist groups, the ideological discourses of religious nationalists that exist for a long time, changed and improved in time, are expected to be made manifest. The analysis concluded that, by reducing democracy to majoritarianism, Eğitim-Bir-Sen’s report aims to make the ideology of religious nationalism the foundation of curriculum rather than to further the democratisation of curriculum. In the past, curriculum reforms undertaken in a context of mistrust and struggle between the dominant ideologies did not alleviate the perennial issues of Turkey’s educational system. This study suggests that the curriculum development processes must be made inclusive and participatory, and the curriculum reform should be undertaken relying on knowledge and values that are shared by all social groups making up society and in line with the universal human rights principles.
Kaynak
Mülkiye DergisiCilt
42Sayı
3Bağlantı
https://app.trdizin.gov.tr/publication/paper/detail/TWprNE9UQXpNdz09https://hdl.handle.net/20.500.12450/414